Kız Kıza İstanbul


Olur mu olmaz mı, biletler biraz pahalı sanki vs diye söylenirken bir de baktım ki İstanbul uçağındayım.

Dört ay arayla doğum yaptığımız ve yakında İstanbul'u terk edecek arkadaşımı görmek ve uzun uzun sohbet etmek arzusu esas motivasyonum oldu. Bakıcımızı son zamanlarda epey yormuş olmanın suçluluğu ile Eren'i götürmeyi düşündüm ; iyi ki yapmamışım. İstanbul'da bebekle gezmek mi?ASLA .ASLA BÖYLE BİR HATAYA DÜŞMEYİN.

Cumartesi sabah erkenden kalktım.Tek parça penye bir elbise giydim.Saç lastiği dışında aksesuar takmadım. Kol çantama telefon, şarj aleti, cüzdan, göğüs pompası, şal,rimel-fondoten-eye liner, kitap  koydum. (Burada ne demek istediğimi çocuklu insanlar anlayacaktır) .Uçarcasına hafif ,evden çıkıp yola koyuldum. Yirmi dört saat içinde epey yerler gezdim. Sırayla anlatırsam:

1. TAKSİM: Taksim'de Havaş'dan indim ve The Marmara'ya doğru yürümeye başladım. Yürüyecek kaldırım, nefes alınacak bir gölgelik bırakmamaya and içmiş dev şirketlerin dev inşaatlarının yanından geçtim üzüle üzüle. Muhteşem bir coğrafyada konumlanmış güzelim İstanbul'umuzun kalbi Taksim meydanı taş kesilmiş. Sıcak temmuz havasında fırın gibi kızgın, kaynayan berbat bir bir beton yığınından ibaret. Benim için Kitchenette'de kahve yudumlayıp , meydanı seyretmek bir törendi. Şimdi o canlılıktan eser yok. Çok üzücü oldu benim için Taksim'in bu halini görmek.


rezalet..yer gök inşaatlarla, çirkin dev yapılarla dolu



2. KAFE CUMA
Havayolunun dergisinde çok sevimli bir kafenin tanıtım yazısı vardı. Altı yıllık İstanbul yaşantımda bir türlü yolumun düşmediği Çukurcuma'da imiş Kafe Cuma. Ne güzel yer diye düşünerek yazıyı okudum. Gitmek aklımdan geçmedi, ne de olsa Türkiye'nin en şık , en sevimli kafeleri  Bodrum'da, ta ki son satırlarda ''Masumiyet Müzesinin hemen yanındadır'' cümlesine rastlayana dek..

Arkadaşımla buluşup, uzun uzun kucaklaştıktan sonra Kafe Cuma'ya doğru yürüdük. Sora sora bulduk. Dergideki kadar geniş, ferah bir mekan değil ama sevimli, sıcak, davetkar havası ile hoşlandık Cuma'dan. Erken saat avantajı ile rahat rahat yayıldık, aylardır whatsapp'dan yaza yaza bitiremediğimiz nice mevzuyu kız kıza sohbetin hazzı içinde bir kez daha irdeledik.



3.MASUMİYET MÜZESİ: Orhan Pamuk imzalı müze benim için bir şölendi! Gözüm, gönlüm, zihnim bayram etti. Ayrıntılı notlar için tık tık


4. ORTAKÖY: Uykusuz bir gecenin ardından gözümü bile zor açarken, arkadaşım sağolsun (benden de az uyumuşken üstelik) ''hadi Ortaköy'e'' dedi pazar sabahı. Muhteşem boğaz manzarası eşliğinde uzun bir kahvaltı yaptık.Konuştuk , konuştuk, konuştuk. Restorasyonu biten camiyi gezdik, dua ettik.. Takı tezgahlarında kendimizden geçtik.




5. KAFE COOK POINT: Ortaköy'de oturmaktan sıkılınca yürümeye başladık. Kahvelerimizi burada içtik. Dekorasyonu ve ilgili çalışanları ile çok beğendiğim bir yer oldu.




Kısa olsa da dolu dolu geçen İstanbul yolculuğu ruhuma çok iyi geldi. Uçakta iken sıradaki seyahat rotalarımı belirledim bile : Kelebekler Vadisi ve Pokut yaylası :)

Etiketler: