Bir Sahil Kasabasına Yerleşmek

Bodrum'da bir sokak
Hele ki son yıllarda , trafiği, Suriye'lileri, dev inşaat şantiyeleri ile kabusa dönen büyük şehirlerden özellikle İstanbul'dan kaçıp Datça, Urla, Bodrum, Marmaris gibi sahil kasabalarına yerleşen çok sayıda genç insan var ki biz de bu kümenin içindeyiz. Sonsuz katlı plazalarda, deney ortamlarını andıran floresan ışıklı hücre benzeri ofislerde ömür geçirmek zorunda olunca , Ege'ye yerleşmek çok güzel bir düş . Yapıp memnun olan çok ama şöyle gerçekler de var, bilerek düş kurun derim:


--Evlerin yaza göre yapılması, doğalgazın olmayışı, izolasyon ve altyapı sorunları ,dağınık yerleşim: Sizi Ege'den soğutacak en önemli neden bu. Her ne kadar iklim ılıman olsa da kasımdan marta hatta nisana kadar ısınmak gerekiyor, sıklıkla tek seçeneğiniz klima. Doğalgazlı ev olayına alışmış bünye saatlerce gürül gürül çalışan, kapanır kapanmaz odanın buz gibi olduğu, elektrik faturasını 1000 liralara yaklaştıran ve sonuçta her halükarda üşüdüğü bu sisteme adapte olamıyor. Tuvaletler ve banyolar soğuk, klozete oturmak işkence, hele de çocuk varsa bittiniz. Evler genellikle seramik ya da taş döşeli, halı aksesuar olarak kullanılıyor.

İzolasyon yok denecek kadar az, şiddetli yağmurlarda evlerin içine su giriyor. Yazlık mantığı ile evler 75-80 metrekare yapılmış. 3+1 bulmak çok zor. Olanlar da 1600-1700 liradan başlıyor. Aile olarak oturulacak, derli toplu, merkeze -markete- minibüs hattına yakın ev bulmak neredeyse imkansız. Manzarası güzel diye heves ettiğiniz evler dağ başında, ekmek bitse arabaya binip almak lazım. Bizim sitede olduğu gibi çoğu aile sadece yazın bir kaç hafta geliyor, evler boş; ıssız ve yalnız hissediyorsunuz. Ölüyorum deseniz kimse yok. Nasıl ki İstanbul'da yaşayıp Taksim'e veya Bebek'e aylarca gidemiyorsanız nispeten daha canlı olan merkeze de haftalarca gidemediğiniz oluyor ayrıca.

Yine bir altyapı sorunu olarak sular inanılmaz kireçli, saçlarım hiç temizlenmiyor gibi, yaz döneminde ve çok yağmur yağan zamanlarda bulaşık makinesini kullanamıyorum. Bembeyaz çıkıyor tüm cam eşyalar. Bir sürü para verdiğimiz kıyafetler bir kaç yıkama sonunda eskimiş gibi oluyor, bu arada evin kendine ait özel bir arıtma sistemi var :)

Sırf okul meselesi yüzünden, iyi bir okul bulma kaygısı ile İstanbul'a dönen, İzmir'e yerleşen arkadaşlarım oldu. Okul servisleri aynı İstanbul'daki gibi sabahın köründe alıyor çocukları ,evlerin kimi dağ başında, kimi deniz kenarında.

Yani olur da zincirleri kırıp Ege'ye, hele de çocukla taşınırsanız siz siz olun ev tutarken hayalperest olmayın. Merkezi noktalara, çocuğun okuluna /kreşine  yakın olması, izolasyonunun iyi olması, yaz-kış yaşayanların ağırlıkta olması ilk tercihiniz olsun.  Bu seferde haziran 15- eylül 15 arasında Ege'den nefret edeceksiniz ama olsun, üç ay nerde, dokuz ay nerde.


--Pahalılık : Kiralar büyük şehirlerle eş, hele ki büyük şehirden yeni gelmiş ve her şeye ağzınız açık bir hayranlıkla bakıyorsanız, ev sahipleri ve  ustalar için harika bir avsınız demektir. Basit bir tamir işi için yüzlerce lira öder, 2+1 ev için 2000 lira kirayı az bulan bir ev sahibine sahip olursunuz. İş kurduysanız, yerli olmadığınız için olur olmaz bir sürü pürüz çıkar karşınıza.  Onun dışında organik ayağına pazarlar hatta süpermarketler bile büyük şehirlerden pahalı. Dışarda yemek-içmek yaz sezonunda imkansız.

--Emekli nüfusun baskın olması : Elinizi sallasanız asık suratlı emekli çiftlere çarpıyorsunuz.Kendilerinin 60 yaşından sonra kavuştukları yaşam tarzına sizin neden 30'larda sahip olmak istediğinizi anlamayan, hoşgörüsü az, kedisi köpeği ile dolaşan bu insanlar, sizin çoluk-çocuk perişan görüntünüzü kınayan gözlerle izliyorlar. Havuz başında çocuklarınızın gürültüsüne tahammül edemiyorlar vs.

Şu da bir gerçek, sahil kasabası tarzı yaşam çocuklu insanlar için zorlayıcı olabiliyor sıklıkla . Emekli çift altı-yedi arası denize giriyor, sekiz-dokuz arası kahvaltı yapıp klima serinliğinde salonuna çekiliyor. Toplu taşıma derdi yok, pazara gidip rahat rahat sebzesini meyvesini alıyor, akşam üzeri 1-2 misafir ağırlıyor, bulmacasını çözüp şekerlemesini yapıyor vs. Var yani bir bildikleri.

Bunun bir diğer versiyonu de eşinden boşanmış, çoluğu-çocuğu uzakta bekar, orta yaşlı insanlar. Bol miktarda görüyorum Bodrum'da.

--Toplu taşıma yokluğu, her yere araçla gitmek zorunda olma: Araban yoksa yandın. Yağmur-çamurda motorsikletle işe gidiyor çoğu insan çünkü arabalar hanımlarda ve çocuğu okula bırakıyor, alıyor, markete uğruyor vs.

Eh, çok üzgünüm ama birinin bunları söylemesi gerekiyordu.



Not: Bu yazıyı, Facebook'da paylaşmam sonrasında 1000 kez tıklandı neredeyse . Doğal olarak okuyanların çoğu ''Ege'ye taşınmayın, aman diyeyim, ben ettim siz etmeyin'' dediğimi düşündü. Yorumlar oldu o yönde.

Bu yazı kış ortasında, yazdığım her şeyi bizzat deneyimlediğim bir dönemde yazıldığı için olumsuz bir havası var ama son tahlilde Bodrum'da yaşamaktan çok memnunum. Çok güzel dostlarım var hepsinden önce.Ne kadar sıkıntı yaşarsam yaşayayım egzoz kokulu bir sabaha uyanıp, iki saatimi trafikte geçirmeyi, yüz bin katlı apartmanların bir katına sıkışmayı tercih edemem. Vizontele'deki unutulmaz repliği tekrarlayalım:

''Bir yeri seversen en güzel yer orasıdır''

Etiketler: