The Imitation Game (Yapay Oyun)

The Imitation Game


Alan Turing ..Adını başka kitaplarda duymuşluğum var; aklımda bilgisayarın temellerini atan adam olarak kalmış. Film sayesinde üstün zekalı bir matematikçi olan bu adamın 41 yaşında öldüğünü (intihar mı suikast mi hala bilinmiyor) , eşcinsel olduğu için sadece 60 yıl önce , medeniyetin beşiği İngiltere'de yargılanıp ''ya hapis ya kadınlık hormonu'' seçimine maruz bırakıldığını, kısacık hayatına bir sürü iş sığdırdığını , Apple'ın meşhur ''ısırılmış elma'' logosuna esin kaynağı olduğunu (öldüğü sabah odasında yarısı yenmiş siyanürlü elma bulunmuş) , Nazilerin kullandığı savaş şifrelerini çözmek için bir makine geliştirip savaşın gidişatında çok önemli bir rol oynadığını öğrendim.

Bu tarz biyografik filmleri çok severim, okullardaki derslerin korkunç sıkıcılığına inat heyecanla tarihin tozlu sayfaları arasında gezinme şansı verir bana. Ben filmi çok beğendim. Görsellik ve oyunculuk açısından harikaydı. Tahtakurusu Keira Knightley hariç. Hiç sevmediğim bir oyuncudur da kendisi. Sıkılmadan, büyük bir merakla izledim. Keşke sinemada izleseydim diye vahlandım,  Whiplash'de olduğu gibi.. O nefis İngiliz aksanını film boyunca duymak da cabası.

Benedict Cumberbatch , nam-ı diğer Sherlock Holmes döktürmüş, Alan Turing olarak harika bir iş çıkarmış. (Kostümler ve mekanlar döneme acayip uygundu ayrıca.) MI-6 dan olan ajan ve fırlama satranç ustası Hugh'a da bayıldım.

Üstün zekalı olmak iyi bir şey gibi geliyor biz normal zekalılara ,değil efendim, filmin özeti bu kadar. Cüce ya da dev olmak, obez ya da aşırı zayıf olmak nasıl zorlaştırıyorsa hayatı, dahi olmak da öyle. Alan Turing'in öğrenci olduğu zamanlarda ergen arkadaşlarının ona yaptığı işkenceler (Çocuklar nasıl da acımasızdır ) , sıradan günlük hayattaki acemiliği çok iç acıtıcıydı. Şifre çözme bilimi ile ilgili ilk arkadaşı ve sevgilisi Christopher'la konuşurken şöyle diyor:

''Konuşmaktan daha zor olamaz. İnsanlar hiç bir zaman gerçekten ne istediklerini  söylemez. Başka bir şey söyler ve senin anlamanı bekler''

The Imitation Game

Bu cümleden sonra hep How I Met Your Mother dizisindeki Sheldon'ı hatırladım. Üstün zekasıyla Hawking'le beyin fırtınası yapabilen adam araba kullanamıyor, tek başına dişçiye gidemiyor, yemeğinde farklı bir baharat olsa çıldırıyor. Dizide diyaloglar harika ve hep gülüyorsunuz ama gerçek hayatta bu durum hiç eğlenceli olmasa gerek.

Onu olduğu gibi kabul eden ilk insana, kendisinden biraz daha büyük Christopher'a aşık oluyor Alan. Onu cesaretlendiren ve ''Kimsenin hayal edemediği şeyleri hayal edip yapabilen insanlar vardır'' diyerek Alan'a ne kadar özel ve değerli olduğunu hissettiren genç adama aşık olmaması mümkün mü?

Filmin kahrolası ikinci dünya savaşı ve şifre kırma makinesiyle ilgili kısmı özellikle sonlara doğru çok heyecanlıydı. Adamlar bu işi biliyor, müzikler, ışık, diyaloglarla her anından keyif aldım.

Ön yargılarımız, farklı olanları damgalama ve cezalandırma hastalığımız üzerine bol bol düşündüren bu filmin ayrıntısına girip merak kaçırmayayım, izlenesi bir film The Imitation Game , tavsiye ediyorum.

Alan Turing

Etiketler: