Kasımın Son Haftasonu

Kalkış altı buçuk. Sekizde kahvaltı edildi, can sıkıntısı tavan. Tekrarlıyorum, pazar sabahı sekiz. Bir önceki gün çılgınca alışveriş yapıldı, aylardır biriktirilen paralar bir günde harcandı. Çok beğendiğim bir masa sandalye takımı , televizyon sehpası ve avize aldık Bodrum Sempati mobilyadan.

Yeni televizyon ve cep telefonunu aynı gün almamız biraz tesadüf biraz da boş vakti ancak o gün bulmuş olmamızdan sebep. televizyonu ''eskiyi getir, yeniyi götür''  şeklinde aldık, telefon konusunda ise en ekonomik seçeneğe yöneldik. Çok kafamızı yormamız gerekmedi bu yüzden.


Hiç hesapta olmayan ''cupcake'' (Türkçesi?) atölyesine katıldı Emre cumartesi günü. Sevgili pastacımız Beyhan, büyük bir sabır ve emekle dört çocuğa yumurta kırmaktan başlayarak kekleri yaptırdı. Biz üç anne keyifle kahvemizi içtik.  Çoğunlukla ''hangi ilkokul'' ekseninde dönen konuşmalar yaptık.
Kupalar Madame Coco'danmış. Çok güzel değil mi? Kitap Bitmeyecek Öykü, Momo'nun yazarından. 

Bodrum'u sevme sebeplerimden biri
Baba kişisi uyuyabilsin diye attık kendimizi site içindeki yollara. Bir süre önce sitenin en aşağı seviyesinde tenis sahası olarak planlanmış beton bir alan ve etrafında küçük çaplı bir orman keşfetmiştik. Yine oraya gittik ama arabayla çünkü önceki seferde komşunun bizi evimize getirmesi gerekmişti. Çocukları toparlayamamıştım bir türlü.


Tenis sahasından hemen önceki evin sahipleri kahveye davet etti. Ne güzel bir Bodrum evi değil mi? Mavi pencereler, begonviller, çiçek dolu balkon ne kadar davetkar. Evin içi ayrı güzeldi ama resim çekemedim tabi ki. Torunları olmayan yaşlı çift benim çocukların peşindeki koşturmamı hayretle izledi.

Sonra ormanda takıldık uzunca süre. Çocuklar bütün su birikintilerine girdi, epey ıslandılar. Yola çıkmadan Emre'yle biraz bağrıştık. Cumartesi günü atölyeden sonra sulara giriyordu yine , biraz ilerleyip onu arkamda bıraktım ve ''Tanımıyorum bu çocuğu'' gibi bir şey söyledim. Vay efendim, o sahipsizmiş, sokak çocuğuymuş, niye öyle demişim. Epey dram yaptı.

Pazar sabahı arabanın ön camından yukarı tırmanıp üstüne çıktı. O sırada direksiyonda olan Eren silecekleri çalıştırınca sileceğin bir parçası koptu, ben de çok sinirlendim.  Sürekli bir şeyler bozuluyor, kırılıyor, nedir bu ya diye söylendim ( Televizyonu, cep telefonumu ve modemi değiştirdik son iki ay içinde). Ben sokak çocuğuyum dramı geri geldi ve ''Sen benim kovamı boşalttın anne'' dedi. Efendim mevzu şu, herkesin bir sevgi kovası var ve birine kötü bir şey yaptığınızda ya da söylediğinizde onun kovasını boşaltmış oluyorsunuz!




Emre 18 ay civarındaydı, eşim mecburi hizmete gitmişti, bakıcı ile baş başa kalmıştık. Tez yazmaya çalışıyordum ki yaşamımın en sıkıntılı dönemiydi (Başka birçok nedenden dolayı) , Emre sabaha doğru 2-3 gibi uyanır tam 1.5 saat uyumazdı. Cep telefonumda kendi videolarını seyrettirirdim , 3-5 dakikalık video onlarca kez dönerdi, Ahh, ne zor, ne eziyetli günlerdi. Sabahın köründe tekrar uyanır yola koyulurdum. İşten gelince Emre ile ne yapacağımı, nasıl vakit geçireceğimi bilemezdim. Yarım saatçik dolaşalım diye a101'e giderdik, en yakındaki market oydu. Daracık kaldırımlar, soğuk hava, erkenden inen karanlık, önümde uzanan sonsuz sayıda uykusuz gece.. O kasvet duygusunu bugün bile hatırlıyorum. Şimdi çocukları alıp ormana götürebilmek çok çok güzel benim için.

Orman günümüzün sabahı. Koyun Russell'a bayıldık. Özellikle resimler öyle yumuşak , ayrıntılar o kadar tatlı ki, çok beğendim. Ve evet Eren de Youtube ve Play Store'u keşfetti :((


1 aralık salı sabahı balkon penceremden Bitez koyu..Kalkış 05:45. Üst kata çıkış sanırım 06:30. Bu kadar erken uyanmak sinir bozucu ama sabahın o saatlerine tanık olmak çok güzel. Eren az daha büyüyüp uyumaya başlayınca site içinde koşmayı ve güneşin doğuşunu tepelerden izlemeyi düşünüyorum .

Güle güle kasım, hoş geldin aralık. Sen de gel bakalım, biz buradayız.

Etiketler: , , ,