38, Yazıyla Otuz Sekiz


38 böyle geldi. Başımda papatyalardan bir taç, yüzümde geniş bir gülümseme, aydınlık tatlı bir hava. Hoşgeldi, sefalar getirdi.

Bu yıl farklı bir yıldı. Neden?

1. Hayatımda ilk kez, önümde aşmak zorunda olduğum bir eşik olmadan ''öylesine'' yaşıyorum. Meali şu: Lisedeyken üniversite sınavı, üniversitede iken 6 yılda okulu bitirme mecburiyeti, mezuniyet sonrası atanma beklentisi, atanma sonrası Tus'a hazırlık ve kazanmak zorunda hisssetmem, asistanlıkta mutlaka uzmanlık sınavlarını vermek, uzman olunca mecburi hizmete gitmek ve bitirmek, mecburi bitince Bodrum'a taşınmak gibi aşamalardan sonra, 3 yıldır kaygı seviyesi az bir hayat sürüyorum. (Neden doktor olmamalıyım sorusuna cevap arayanlara bunları örnek verebilirsiniz). Geriye dönüp baktığımda bu süreçlerde en zor olanın ''içimden gelmese de çalışmak zorunda olduğumu bilmek'' olduğunu anlıyorum. Hep şuna inandım: bu eşiği atlamak için canım hiç istemese hatta nefret etsem de bunları okumak/ ezberlemek zorundayım. Zorunda ola ola bir de baktım ki yaş 35.

2. Okuma konusunda hiç beklemediğim bir noktaya geldim. Lise-üniversite döneminde ne bulsam okurdum. Hiçbir kitabı yarım bırakmamakla övünürdüm. Sağolsun, Orhan Pamuk 'un Sessiz Ev'i ile bu yarım bırakma fobisini yendim. Uzun süredir sıkıcı bulduğum kitapları okumuyorum fakat bu yıl ilk kez kafama dank eden bir şey var: Gerritsen'in ya da Grange'ın çok heyecanlı romanlarını tek gecede okumak bir harika ama bana ne kazandırıyor bu kitaplar?  Hiç bir şey. İyileşmek etiketi ile yazdığım yeni bir okuma dönemine girdim. Çok da iyi kitaplar denk geldi. Hala ''çerez'' kitap okuyorum ama satın almıyorum kesinlikle.

3. İçime değil bilinç dışıma ulaşmamı salık veren bir insanla tanıştım ve şu yazıda onu anlattım. Ayrıca henüz bir yol almamış olsam da beni çok geliştirecek bir kursa gittim.

4. Ben nasıl bir evde huzurlu yaşarım sorusunu sormaya başladım. Bir iç mimardan tavsiye aldım (sadece salon için) ve evdeki dekorasyonu yavaş yavaş değiştirmeye niyet ettim.

5. Tek bankaya borçlu olmak hedefime ulaştım, hem de bir gün içinde.


6. Eren neredeyse 3, Emre 6 yaşında. Bazı geceler hiç uyanmıyorum. İnsan gibi hissediyorum, zombi gibi değil. Artık bir bakıcımız olmasa da hayatta kalabiliriz. Bu nasıl bir özgürlük hissi tahmin edemezsiniz.

7.  Fark ettim ki yıllar süren göçebelik, arkadaşlarıma hep ''Geçici  nasılsa, ne kızmaya ne vakit harcamaya değer'' gözüyle bakmama yol açmış. İlk kez ''Hoşlanmak zorunda değilim'' i hissediyorum galiba.. Bodrum'da, aynı yerde çalışmanın avantajını kullanarak her gün görüştüğüm, planlar yapabildiğim şahane insanlarla tanıştım. İşte onlardan birinin kendi evinde benim için hazırladığı masa:




Akşam geceye bağlanırken 4 kişi kaldık ve tıpkı liseli kızlar gibi aşktan, erkeklerden, hayattan konuştuk..Ne kadar özlemişim.. 

Spontan program yapabilen (Bize gelsene çocuklarla , hadi şurda bir şey içelim vb) , blogger olmaktan konuşabildiğim, kendisi de blog yazan, bana daha düz ayak-merkezi bir ev arayan, mayıs başında spora başlayacağım, her gün görüşebildiğim bir diğer değerli arkadaşıma da ayrıca selam ediyorum.

8. Saçlarım kıp kısa. Uzun süre böyle kalacak. Ayrıca haftanın 3-4 günü lens takıyorum ve kapsül gardrop oluşturuyorum kendime. Çok az ama çok kaliteli giysi / ayakkabı sahibi olmak hedefim.

9. Yeşil pasaport sahibiyim artık! Roma, Paris, Prag, Avusturya, Yunan adaları, Brüj aklımdaki rotalar. İzin ve para konusuna girmiyorum. İstersem gidebilirim değil mi?

10. Kurumsal hayatta daha rahatım. Gerginlikler epey azaldı ve kendimi esir gibi hissetmiyorum. Yakın frekanslarda olduğum, biri ile yakında komşu olacağım insanların ortamımıza dahil olması ve iş tanımlarımızın gün geçtikçe netleşmesi ruh halimi epeyce düzeltti.

11. Uzun süredir kabuğuna çekilmiş minik bir gurbet kuşu başını kabuğundan dışarı çıkardı ve konuşup gülebiliyoruz eski günlerdeki gibi.


İtiraf: İyi ki doğmuşum diyemiyorum henüz yürekten ama kesinlikle daha iyi hissediyorum:)

Etiketler: ,