İstanbul Kırmızısı, Film Yorumum

istanbul kırmızısı yorum
Tüm görseller beyazperde.com'dan

Dün gece en son seansta izledim. Okuduğum ve giden herkesten duyduğum olumsuz yorumlara rağmen sinemada izlemek istedim. İyi ki de öyle yapmışım. Ferzan Özpetek gibi bir adamdan bekleyeceğim ne varsa fazlasıyla aldım. Şahane arka planlar, güzel şarkılar, şaşırtıcı müzikler (Neval ve Deniz'in dinlediği Almanca şarkıyı bilen var mı bu arada?) , şiir gibi konuşan karakterler, fonda artık sadece kitaplarda ve filmlerde görebileceğimiz baş döndüren İstanbul...

Londra'da yaşayan kitap editörü Orhan'ın (Halit Ergenç) , Deniz Soysal'ın (Nejat) kitabıyla ilgili çalışmak üzere İstanbul'a gelmesi ile başlıyor film. Birlikte takılan iki erkeğin feci içtikleri bir gecenin sabahında Nejat ortadan kayboluyor. Sanmayın ki filmin sonunda ortaya çıkıyor veya başka bir şey oluyor. Hepsi bu.

istanbul kırmızısı yorum

Filmde böyle çok güzel, çarpıcı birkaç cümle vardı. Benim aklımda kalanlar :

'' Kötü alışkanlıkları olmayan insanlara asla güvenmem''

'' İstanbul tam bir sürtüktür; kimseyi geri çevirmez.''

'' Hikayenizi bilmiyorum ama acıyı tanırım.''




Sırf Halit-Nejat, Mehmet-Tuba değil diğer oyuncular için de izlenirdi bu film. Yaşlı kadınların hepsi ; Serra Yılmaz, Şerif Sezer, Nejat'ın annesi ve teyzelerini oynayan kadınlar , istisnasız hepsi harikaydı.


Özpetek'in alamet-i farikası yemek sahneleri bir tek bu sahnede vardı ama hem gülümseten hem geren sağlam bir noktaydı filmde.

istanbul kırmızısı yorum

Yurtdışında üstelik de uzun yıllardır yaşayan her İstanbul aşığı gibi Ferzan'ın İstanbul'unda bol bol martı, ezan ve deniz sesi var. Öyle ki vapurda giderken bile gürül gürül ezan okunuyor. Ah Ferzan Özpetek ah, o İstanbul çoktan bitti. Şehr-i şehir artık koca bir şantiye, yağmalanmaya doyulamayan bir çöplük.

Özpetek aklında kalan her şeyini koymak istemiş filme, birazcık çorbaya döndürmüş o sebeple. Evi yıkılıp akrabalarına sığınan Kürtler de var, cumartesi anneleri de, gay bireylerin sıkıntısı da var, ölü yıkama sahnesi de, kağıt toplayan adam da var, çılgınca partileyen insanlar da. Tam bir keşmekeş, belki de gerçek İstanbul bu.


Galata kulesi manzaralı balkona, Tuba'nın tüm filmdeki elbiselerine, makyajsız sapsade görüntüsüne bayıldım ama çok zorlama geldi bana ikili arasındaki çekim.


Gelmiş geçmiş en yakışıklı adamlardan Mehmet Günsür maalesef az görünüyor ve bir bağımlıyı oynuyor. Yine de onu seyretmek güzel.

Zerrin Tekindor ve Şahin Saatçisi de çok hoş bir ayrıntıydı. Zerrin'in küpelerine bayıldım, kardeşine bakışlarına, ''Artık gitme'' deyişine hakeza.


Özetle beklentisiz gidin, kendinizi koltuğa bırakın, mısır yemeyin ve telefonunuzla oynamadan sakince izleyin :)

Bonus: Filmden de bahseden Nejat Abimizden güzel bir söyleşi için tık tık

            Filmi İtalya'da, üstelik de İtalyanca izlemiş bir blogger'ın yazısı için tık tık

Etiketler: