2 Film, 1 ev, 1 Yemek, Biraz da Deniz


Denize girmekte çok temkinli olsa da uyuyakaldı hemencecik

Cumartesi sabahı Eren beşte çişe kalktı ve ben bir daha uyuyamadım. Altıda güne başladım. Ne zamandır canımı sıkan kırık bir saksıdaki sardunyayı başka yere naklettim. Kapının önüne koyduğum toprak rengi saksıyı Bodrum mavisi saksıyla değiştirdim, çiçekleri suladım, kahvaltı hazırladım ve işe gittim (İlk kez bahçe ile ilgilenmiş olabilirim üç yıldır ). Yarım gün çalıştım.

Ortakent'de yeni bir yaz kampı açılacağını duymuştuk, eski ekipten bir arkadaşla oraya bakmaya gittik. Başka Şeyler web sitesinin sahipleri olan Sema ve Hakan Köylüoğlu'nun projesi olarak 19 haziranda başlayacağı varsayılan atölyeler kulağa çok güzel geliyor. Umarım istediklerini gerçekleştirebilirler. O kadar ilham verici bir evleri vardı ki okulu unutup her bir objeyi tek tek elledik. Her şey antikaydı; çok zevkli, rengarenk ve büyüleyiciydi. Aşağıdaki resme minik bir örnek olarak bakınız:

sema arlı köylüoğlu
Sema hanımın evi
Akşam sahilde bir yemek organizasyonu vardı. Doğrudan Kefi'ye geçtik ve oğlanlar deniz sezonunu açarken biz de mümkün olduğu kadar sohbet ettik. Bir sürü  ıvır zıvırın yanında akşam giyeceğim elbise ve ayakkabıları almayı unutmadığım için kendimle gurur duydum.

Aynı mekanda akşam yemeğini de yedik kalabalık bir grupla. Bodrum'da 12 ay yaşayanlar genellikle dışarda yemez çünkü ödenen paralara acırız. Burada yaşamanın; püfür püfür esen rüzgarın, dalga seslerinin bedeli olarak iki kişi alkolsüz bir yemeğe en az 100 lira öder ve genellikle de doymazsınız. Bu kez bir sebepten organize olduk ve tadını çıkaralım dedik sahilin. Bir ara boğazıma kılçık saplandı zannedip keyfim kaçsa da Emre'yi play station oynamaya götüren arkadaşımın da katkısı ile farklı bir akşam geçirdik.

Pazar günü gergin ve yorgun uyandım. Emre gözümü açar açmak mızırdanmaya başladı. Bir önceki gün oynadığı play station'un tadı damağında kalmış. Gene oraya gitmek istiyor. Öğlen bire kadar başımın etini yedi. Evde bi ton iş var. Misafir odası bit pazarına dönmüş, elimize ne geçtiyse attık haftalardır. Yatılı misafirlerin yatak yorganları bile kalkmadı daha. Aklım biraz onlarda ama en çok kahvemi alıp yeni kitabıma dalmak arzusundayım.

Babaları baktı ki yolu yok aldı bebeleri çıktı. Allahım nasıl rahatladım. Akşam altıya kadar da gelmediler. Biraz sağı solu topladım, iş listesi çıkardım, perdeci- halıcı ve tesisatçıyı aradım, içim rahatlamış olarak çayımı kitabımı alıp televizyonun karşısına geçtim.

Pazar sabahı d-smart kanallarından birinde bu filme denk geldik. Afişi, jeneriği ve konusu ile hayal ettiğim pazar filmlerinden biri oldu. 

Mimarın ofisi; mekanın güzelliğine bakar mısınız? 

2016 yapımı ''Mimar'' iki noktada bana ilham verdi: Daha renkli giyinmek ve mekanların bende yarattığı duyguları hatırlamak. Filmdeki mimarın yaratıcılık, para, ev konusunda çarpıcı cümleleri vardı. Sessizlikten hoşlanan kadınla yatak odasına televizyon koyan kocasını evi tam ortadan bölen ses izolasyonlu bir duvarla ayırma fikri mesela. Denk gelirseniz izleyin, tavsiye ederim. 



Çocuksuz saatlerin devamında bu filmle karşılaştım. Löseminin son safhasındaki kızımızın halleri, her şeye rağmen kaybetmediği mizah yeteneği, annesinin bohem havaları, babası, aşık olmak için yanıp tutuşması ve yakışıklı esas oğlan derken gözyaşlarıyla izledim.

Sonra çocuklar geldi, araba bal kabağına sindirella külkedisine dönüştü, hayat kaldığı yerden devam etti..

Etiketler: , ,