Bu Aralar Hayat

solda ''söylediğim'', sağda ''söylemek istediğim''

Uzun zamandır insan ilişkileri ve problem çözme konularında çok başarısız hissediyorum.. İş yerinde ve evde sorunlarla baş edemiyorum. Yorgunluktan mı, enerjim mi yetmiyor bilmiyorum. Misalen, bakıcı on beş günden fazla kalmam diyerek memleketine gitti, ben de annemleri çağırdım. Sağolsunlar, bu sıcakta hem de kendi arabalarıyla geldiler. On beş gün geçti, ses seda yok. Bugün itibariyle on yedi gün oldu; yarın yola çıkacakmış. Yani on dokuz gün sonra -inşallah- dönmüş olacak. Annemlerin bavullar kapının önünde bekleyip bana trip yapmaları da yanıma kar kalacak. İki kez arayıp tembih etmeme rağmen oluyor bunlar. Ben kendimi onun patronu kabul etmiyorum ki ona izin vereyim, halimi arz ediyorum, anlayış bekliyorum. Annemler bu kadar ısrarcı olmasa, gün saymasa böyle gerilmeyeceğim ayrıca. Hakkım olmamasına rağmen onlara da kızıyorum.

İş yerinde bir sorun oluyor ,sorunu çözmesi gereken kişiyi bekleyemeyip kendimi öne atıyorum. Onu ara,bunu ara derken hem sorunu çözememiş hem yorulmuş hem de asıl kişiyle takışmış oluyorum. Vücut dilim ve ses tonumla daima gerçek duygularımı ele veriyor ve gerginliğimi karşımdakine bulaştırıyorum. Haklı olsam bile haksız duruma düşüyorum. Sinirleri alınmış, daima olmasa bile çoğunlukla sakin olan, duygu belirtmeyen, düz bir ses tonu ile konuşan insanlar gibi olamıyorum asla. Olmak gerekiyor oysa. Günümüz iş dünyası heyecanları, coşkuyu, yoğun duyguları kabul etmiyor. Evde bebeğin varmış, uykusuzmuşsun, başın ağrıyormuş ..Peh! Geçeceksin bunları. Kapitalizmin gönüllü köleleri, çarkın basit bir dişlisisin altı üstü. Eli kırbaçlı köle tacirlerinin yerini mesajlarıyla, gecikme bildirimleriyle bankalar ; ''Çalış köle'' bağırtılarının yerini dolambaçlı, içinden çıkılamaz konuşmalarıyla amirler almış, bunu kabullenmiyorsan firar tek yol!

Lisede iken çok okumanın ve dile hakim olduğumu zannetmenin verdiği bir özgüven ile her yere girer çıkar kimseye eyvallah etmezdim. Ne güzel günlermiş. Gençlik bu nedenle özleniyor değil mi aslında? Kaybolan sadece bedendeki kuvvet, gözlerdeki ışık, tendeki pürüzsüzlük değilmiş meğerse. Özgüven, umut ve geleceğin güzel olacağına dair duyulan inancın solup gitmesi imiş asıl keder verici olan.

Biraz gündelik hayata dönelim. Bodrum'daki ikinci yazımız. Haziranın üç haftası aileden konuklarımız vardı. Temmuzda gelen giden olmadı. İki haftadır annemler burda. Haftasonu çok sevdiğimiz bir arkadaşımız ailesi ile geldi. Yarın eşimin yengesi gelecek üç günlüğüne. Sonra iki yeğenim. Eylülde inşallah abimler ve sevgili arkadaşım Esra gelecek. Bodrumda yaz böyle geçermiş. Bizimki gibi iki küçük çocuklu evde çok rahat etmiyor misafirler malesef ama ne yapalım ..şimdilik böyle.

Ayşe Arman'ın son ropörtajlarından biri beni mahvetti. Yumurtalık kanseri olmuş ve çok az ömrü kalmış bir annenin kelimelerini okumak beni darmadağın etti. Anne yabancı, sanırım Amerikalı. Bakış açısı çok farklı, yaşadıkları çok farklı. Amerikada kanser teşhisi konar konmaz oluşturulan destek ağı, aylarca aileye verilen terapiler, yavru fillerle ilgili söyledikleri aklımda kalanlar. Hikayenin tamamı  burda.

Bizde durumlar böyle bu aralar..Bakalım günler nelere gebe..

Etiketler: , ,