Ah Şu Bakıcı Meselesi

Yaşamak = Sabretmeyi öğrenmek. Değişime ayak uydurmak. Aynı nehirde iki kez yıkanılmayacağını kabul etmek. Bugün salim kafa ile bunları düşünüyorum. Geçtiğimiz aylarda bakıcımız ayrılmak istemişti, çok üzülmüştüm, sonra orta yolu bulmuş devam etmeye karar vermiştik. 29 ekimde beklenmedik bir olayla , elimizde olmayan nedenlerle yollarımızı tekrar ayırma mecburiyeti doğdu. Dün çok ama çok karışık bir ruh halindeydim. Üstelik bizim güvenliğimizin tehdit altında olması olasılığı vardı. Korktum, gerildim. Olumsuz o kadar çok şey hissettim ki akşam evde yalnız olmayı göze alamadım; arkadaşımız geldi çocuğu ile. İyi oldu, gürültü patırtı içinde vakit nasıl geçti anlamadık. Bugün daha iyiyim. İki gündür eski evimizden komşum ve arkadaşım geliyor Eren'le kalmak için.Bir şekilde işler yoluna giriyor, bir çözüm bulunuyor işte. Sakin olmak lazım.




Yine de çocuk büyütmek bu kadar yorucu, tüketici olmamalı. Çalışıyorsa, ailesinden uzakta yaşıyorsa doğurmamalı mı kadınlar veya birinciden sonra tüplerini mi bağlatmalı? İş arayan, geçinemeyen o kadar insan var, bir sürü ev hanımı akşama kadar Müge Anlı, Esra Erol seyrediyor, biz paramızla rezil oluyoruz. Bu sabah arkadaşı almaya giderken bir ayağıma kendi terliğimi, diğerine eşimin terliğini giymişim. Evde her yer her yerde, Eren'in bezini açtim, yedek bezler alt kattaymış (dubleks evden nefret ediyorum) inip alana kadar çiş yapmış, şükürler olsun ki kaka yapmamış, o halde çişli pijama ile düştük yola. Ben beceremiyorum bu ev hanımlığı işlerini ,net.


Annemler geliyor, o da ayrı hikaye. Gene sığınalım hep söylenilegelen cümlelere; sağlık olsun, Allah dermansız dert vermesin. Bir şey bilmiş de söylemiş atalar. Bir de Emin dudunun (babamın babaannesi)  lafı yakışır buraya : 

''El (yabancı manasında) de bakayım iki dudağın bir araya geliyor mu?''

Etiketler: ,