Özgecan'dan Sonra Özgecan'dan Önce



Hiç bir şey değişmedi. Değişmeyecek. Tek suçu, bacaklarının arasında kadın cinsel organı taşımak olan bir insan daha öldürüldü. Türkiye isyanda ,  sosyal medyada paylaşılanların haddi hesabı yok.. Hepimizin kanını donduran, korkudan ödümüzü patlatan türden bir cinayet bu.

Katilin annesinin konuşması ise çok ilginç gelmedi kimseye. Oysa bütün bu cinayetlerin neden işlendiğini, toplumumuzu sarmış olan hastalığı sadece o konuşma ile analiz etmek ve tedavi için adım atmak mümkün.

Bir kız evlenir / evlendirilir. Annesi, kayın validesi, yengesi, teyzesi aylar boyunca çeyiz ve alışveriş telaşındadır. Mobilyanın, yemek takımının, halının markası, rengi günlerce tartışılır. Gençler yanlarında bir kuzenle-aklı başında bir abla ile bir kaç kez buluşur. Davetiyenin, alyansların ayrıntıları konuşulur. Kızlar için evlilik sürüye katılma, herkes gibi olma şansı ve beğenilmiş olma ayrıcalığıdır. Erkekler için ise düzenli cinsel hayat. Bu kadar.

İlk aylar geçip, zaten olmayan heyecan azalınca problemler başlar. Cinsel mutluluk cinsel organlara sahip olmakla elde edilecek bir şey değildir. İlgi, emek, tecrübe ister. Kızın böyle bir altyapısının olması pek mümkün değildir, erkeğin tecrübesi ise porno endüstrisinin gösterişli bedenleri üzerinden kazanılmıştır.

Sürüden olmak için son bir eksik kalmıştır, çocuk. O da yapılır, mümkünse eşin dostun ağzına laf vermeden ilk yıl içinde hamile kalınmalıdır. Dokuz ay yine alış veriş ve gösteriş telaşı ile geçer. Kadın olmaya dair hiç bir fikri olmadan evlenen kızımız anne olmaya da aynı şekilde tam bir cahillikle başlar. Sonra ne mi olur? Prozac, Cipralex ve Lustral sağolsun, doktora gitme şansı varsa kadının bu ilaçlarla beyni uyuşturulur. Bu kadar basit.

Erkek cephesinde de durum aynıdır. ''Namus, şeref, delikanlılık'' soslu laflarla doludur zihin. ''Mutlu değilim'' diyemez bir erkek, ''karım da mutlu değil'' diyemez. Alkolle, sigarayla, futbolla uyuşturur o da içindeki mutsuzu.

Anne ile babanın konuşmadığı, öpüşmediği, sarılmadığı, babanın genelde dışarda olduğu bu evlerde çocuklar hep tedirgin, eksik ve huzursuzdur.

Bu tablo, şanslı iseniz, merhametli bir adamla evlendiyseniz mümkün. Daha sorunlu, hastalıklı ruha sahipse erkek, dayak vardır o evde, eğitim seviyesi filan fark etmez. Anne ve çocuklar insafsızca dövülür, işkenceye maruz kalır, sözlü taciz zaten sıradandır. Özgecan'ın katili gibi profiller sıklıkla böyle evlerden çıkar.

Her insan evladı gibi o kadın da ilk dayakları saklar etrafından, duyulmasın ister, bakar ki olacak gibi değil, canı tehlikede önce anasına-babasına söyler, onlar damadın kulağını çeker, uyarır vs. Bir süre sakin durur adam. Epey bir dayak daha yendikten sonra polise-karakola gidilir. ''Karı-koca arasında olur öyle şeyler'' denilir, eve dönülür. Karakola gidip şikayet ettiğin adamla gece aynı yatakta uyuman beklenir. Artık adamın insafına göre , fantazilerine göre değişik değişik dayaklar mı yersin, aşağılamanın türlü şekillerine mi maruz kalırsın, tecavüze mi uğrarsın bilinmez.

Önünde üç yol vardır artık:
1. Sessizce katlanmak. En makbulü budur. Neyse ki hastaneler ve doktorlar vardır. Sürekli bir yerlerin ağrır, bin çeşit ilaç kullanır, ameliyatlar geçirirsin, birazcık insan yerine konursun.

2. Üçüncü sayfa haberi olursun. ''Astı, kesti, doğradı'' deyip şaşırır insanlar, ''Allah, Allah, çok da sorunlu gibi değillerdi ama''

3. Boşanırsın, mahalle baskısı ile, yıllarca çilene şahit olmuş tedirgin çocukların ile hayat mücadelene devam edersin, tabi babaları çocukları kaçırmazsa.

Katilin annesi üçüncü grupta. Birinci grup buzdağının su altındaki kısmı. Sayıları milyonları bulur. İkinci grup ise haber değeri olanlar.

Ne yapmalı peki?

Tek bir şey: ÖZ DEĞER ve ÖZ SAYGI sahibi olmalı kadın ve erkek. Bu kadar. O nasıl mı olacak?

--Sokağımızın temiz olmasını istiyorsak hepimiz önce kapımızın önünü süpüreceğiz. Eşimizle iyi bir ilişkimiz olsun diye uğraşacağız. Çocuklarımız sevgi dolu, konuşulan, neşeli bir ortamda büyüsün diye elimizden geleni yapacağız. Çok değerli uzmanlarımız, pedagoglarımız var, Aysun Ömeroğlu, Pınar Mermer, Azmi Varan ilk aklıma gelenler. Mehmet Sungur var evlilik terapisti, Kemal Sayar var, Bu insanların harika kitapları var. ''Ayy kitap çok pahalı'' ya da ''sıkılıyorum ya'' demeyeceğiz, okuyacağız, giriş duvarına bir mantar pano asıp kitaplardan cümleler yazacağız kocaman harflerle. Şikayet etmeyi, suçlamayı bırakacağız, evli kalmayı seçiyorsak kararımızın sorumluluğunu alacağız.

--Oğlumuz babasını yemek yaparken, sofra kurarken, annesine çay verirken görecek. Kızımız annesinin keyifli anlarına,kendisi için bir şeyler yaptığına, babasına sevgiyle bakmasına şahit olacak. Evliliği tek yol olarak koymayacağız kızımızın önüne, ''Sen kızsın= Sen hizmetçisin'' algısını oluşturmayacağız.

-- Çok ama çok önemli, Mor Çatı gibi kuruluşlarda gönüllü olacağız. Tek bir form doldurarak. Ayda 5 lira olsa da destek vererek.Farkında olacağız, destek olacağiz. Sesimizi çıkaracağız. ''Kol kırılır yen içinde kalır'' , ''Kan kusup kızılcık şerbeti içmek'' muhabbeti yapmayacağız. ''Mutsuzsan çık ordan '' diyeceğiz hemcinslerimize. ''Ah benim annem neler çekti, hep çocukları için'' deyip ''Çeken''leri kahramanlaştırmayacağız.

Yavaş çok yavaş olacak ama değişecek bir şeyler. Umutluyum. Olmak zorundayım. Zorundayız. Nefes aldığımız sürece, var mı başka seçenek?

Etiketler: ,