Eren On Sekiz Aylık

Mutfak zemini tamamen buğday taneleri ile kaplı
Evde on sekiz aylık minik bir canavar var. Girmediği delik, kurcalamadığı makine , başını vurmadığı köşe yok . Her dakika tehlikeye açık bir halde. Koşar adım yürüyor, klozetlerin içine elini sokuyor, üstüne çıkıp sifona basıyor, oradan lavabolara atlamaya çalışıyor, duşakabin içine girip suyu açıyor, daha nasıl anlatayım..Acayip yorucu, işe gelmesem çıldırırım .

Akşam tahta kepçeyle Emre'nin kafasına vuruverdi, oğulcuğum epey ağladı, Emre'nin ağlamasından korkan Eren de ağlamaya başladı. Ben büyüğü, baba küçüğü kucakladı. Üçüncü çocuk olsa ne yapardık bilmem? Karp diyor ya ''Evde kaç yetişkin varsa, o kadar dört yaş altı çocuk olmalı'' diye, nedeni bu demek ki.

Bir akşam yemeğini sofradan 8-10 kere kalkmadan yemek gibi bir şansımız yok. Eren'in mama sandalyesine oyalansın diye bir şeyler koyuyorum, hepsini yerden süpürüyorum sonra. Keşke evde sürekli kayıt yapan bir video olsa. Halimize bir ağlar bir gülerdik herhalde.

Sabahları Emre uyanıyor, yanıma geliyor, sarılıp koklaşıp hasret gideriyoruz, derken paldır küldür kapılar açılıyor ve Eren uyku tulumuyla, kızarmış yanakları ve mahmur gözleriyle ''ANNİ'' diyerek odaya dalıyor. İkisi de öyle tatlı , öyle öpülüp koklanası ki..Bir gün onları uykularında bile sevemeyeceğimizi düşünüp dertleniyorum şimdiden.

Emre her şeye itiraz modunda, giyin desem hayır, soyun desem hayır, gel desem hayır, git desem hayır..Son ana kadar çişini-kakasını tutma huyu başladı. Bazen yetişemeyip kaçırıyor. Tırnaklarını yemeyi bıraktı bu arada! Bugün piyano dersine başlıyor, devam etmesini öyle çok istiyorum ki, evden okula -okuldan eve tükenmesin hayatı, müziğin o eşsiz dünyasında yer alsın diye. Bakalım, inşallah olur.



Akşamları alt kata indikten sonra Emre ''Kılıçcılık'' oynamak istiyor, Eren de eline alıyor bir çubuk ,''Bomm'' diyip ateş ediyor güya. Yatak odasındaki radyoyu açıp oynuyoruz sonra, velhasıl-ı kelam tam bir ''Deliler Evi'' havasında, dağınık, perişan ama mutlu yaşayıp gidiyoruz.

Etiketler: , ,