9 Eylülde Hasbihal



Geçen sene bugün ayın aydınlık yüzü bloguma elveda demiş, yola iki ayrı blogla devam etme kararımı eyleme geçirmiştim. Bugün tam bir yıl olmuş. Dananın kuyruğu gibi ne uzayıp ne kısaldı blog(lar) bu bir yılda. Yazılarım az okunuyor olsa da , yazma hevesimi düşüren bir şey değil bu. Ben her durumda yazarım gibi geliyor. İş olarak değil ihtiyaçtan yazıyorum çünkü. Yazmak nefes almanın, kendime yaklaşmanın en kolay yolu. Sonuçta yine dertleşmek için buraya geldim işte.

Ağustos başından beri hiç tadım yok. Mizaç itibariyle karamsar ve melankolik olduğumdan, üst üste birkaç aksilik yaşadım mı bana öyle geliyor ki kişisel tarihim koca bir düşüşten ibaret. Her düşüşün bir sonu olduğuna da inanamıyorum üstelik. Bazı düşüşler sonsuza dek sürebilir..

Mutlu olmayı bilmemek diye bir şey yok. Mutsuzsan mutsuzsundur, kimse durduk yere mutluyken mutsuz taklidi yapmaz. Şükretmekle mutlu olmak aynı şey değil. Şükredecek zibilyon tane şeyim var, farkındayım. Kendimi tam hissetmeme yetmiyor , işte bütün mesele.

Yirmili yaşlarda çok havalı görünen bazı şeylerin; mesela asi / entelektüel, kafası karışık/ bohem olmanın kırklarda gayet sevimsiz olduğunu biliyor musunuz? Yaşla çok ilgisi yok ama her ay ödenecek faturaların, kredin , kreş taksidin varsa kapitalizme ne kadar karşı olabilirsin? Ana-babanla, kocanla iletişimini destekleyen değil çıkmaza sokan bir şey haline geldiyse okudukların, sana ne faydası var ki? İşte bunlar hep 40 yaş bunalımı..

Nasıl oldu da yirmileri, otuzları bir çırpıda geçtik? İnanamıyorum. İnanamaya inanamaya yaşıyoruz. İncecik bir dala tutunup gözlerini kapatıyorsun ve altındaki uçurumu boş veriyorsun. Tuhaf değil mi? Herkes yapıyor diye sen de yapıyorsun. Diplomalar alıyor, sıkıntıdan isilik döktüğün derslere yüzlerce saatini veriyorsun, ne için? Sürüden ayrı düşmeyelim diye. İçimizde bir yer o korkuyu çok iyi biliyor: yalnızlık korkusunu.

Osho'nun bir cümlesine rastladım geçenlerde; takip ettiğim en gizemli blogların birinde: Düşünen yaşamıyordur demiş. Bu kadar iyi anlatılabilir mi? Hatta tam olarak şöyle:

“Yaşam üzerine düşünenler yaşamı kaçırırlar,çünkü düşünceler yalnızca geçmişte ya da gelecekte dolaşır; düşünce şimdide bulunmaz. Düşünce, ölümün yoldaşıdır. Bir başka deyişle düşünce ölüdür; içinde yaşam unsuru yoktur.” (s.27)

Bu durumda kendimi yaşamıyor sayıyorum.


Etiketler: