Paris Notları- 2

İkinci gün için planladığımız duraklar epey fazla olunca erkenden yola koyulduk. İçimiz rahat bir şekilde metro ile Zafer Takı'na ulaştık ve başladık yürümeye. Biraz soğuk ve gri havadan, biraz ağaçların yapraksız olmasından sanırım, Şanzelize düşündüğümden daha sönük geldi bana. Louis Vuitton'un önünde kuyruk ve güvenlik vardı. Diğer mağazaların olağan dışı bir yönünü görmedik. Çocuklara bir şey alabilir miyiz diye Disney mağazasına girdik ancak tüm ürünler (Daha çok tekstil) Teknosa'larda mevcut :) Çabucak çıktık.


Grand ve Petit Palais'ler , 3. Alexander köprüsü, meşhur makaroncu Laduree hep cadde üzerinde.




Şanzelize bittiğinde karşımıza Concorde meydanı çıktı. Dikilitaş, adını unuttuğum acayip gösterişli havuz ve dönme dolap ile devasa bir meydan burası. Eyfel'e çıkamadık bari dönme dolaptan Paris'i kuş bakışı izleyelim dedik ve şöyle kareler yakaladık:



Sonraki duraklar Tuliers bahçeleri ve Louvre müzesi. Louvre'un içine girmedik. Dışının ihtişamı yetti de arttı :)


Ordan çıkıp Notre Dame'a devam ettik. Hemen karşısındaki meşhur kitapçı Shakespeare and Co.'ya da uğradık. Biraz dinlenip mutlaka uğranmalı denen Cafe De Flore 'u GPS yardımıyla bulduk ama mekan gürültülü, hıncahınç dolu , sahici Fransız yaşlı garson suratsız olunca 8 euroya kahve içmeye gerek görmeyip çıktık. Az ilerisindeki Le Bonaparte'da oturduk.

Şu Kafe'deki havayı yakalamak parayla olacak bir şey değil. Bu his nasıl anlatılır sahiden bilemiyorum. Paris'i görünce yüzyıllara yayılan bir kültürün varisi olmak nasıl bir şey birazcık anladım. Çok yazık etmişiz tarihimize sahip çıkmamakla, berbat ötesi tarih dersleriyle..Geri dönüşü, telafisi olmayan bir kayıp bu. Malesef. 

 Perşembe günü iki hedefimiz vardı; Montmarte ve Opera Binası.

Ressamlar çok etkileyiciydi. Biz de resmimizi yaptırdık ve hareketsiz durduğumuz neredeyse kırk dakikanın sonunda soğuk içimize işledi. Resmi daha sonra paylaşacağım. Bize Erdoğan'dan bahseden ve Noel Babaya benzeyen yaşlı ressam aklımda en çok kalan kişi oldu. 

Görüntüsü ile çok hoşumuza giden bu minicik kafede epeyce oturduk

Tart harika görünüyor ama yemeyi beceremedik. Çileklerin ikisini yere düşürdük, hamuru ısırarak yedik
Opera binası dışıyla ve içiyle olağanüstüydü. İyi ki görmüşüz. Giriş ücreti 11 euro ve otomattan alıyorsunuz. İlk kez gidenler için atlanmaması gereken bir durak. 

Resmi büyütüp tavan süslemelerine bakarsanız Galeries Lafayatte sizi epey şaşırtır. Koca şehirde AVM diyebileceğimiz tek bina.
Lafayette sonrası otele dönmeden önce son durağımız her Paris yazısında adı geçen Cafe De La Paix oldu. Çok seçkin bir mekandı, içeride oturup her saniyenin tadını çıkarmak gerekirdi. Resmen iç mekandaki şıklıktan ürktük ve Opera meydanının tüm gürültüsünü dinleyerek dışarda oturduk. 

Koskoca Paris'de nereleri gezdiniz derseniz hepsi bu.

Son gün ve genel izlenimlerim bir sonraki yazıda. Okuduğunuz için teşekkürler.



Etiketler: ,