Upuzun Bir Haftasonu

Cuma akşamı öğretmenler günü konseri vardı. Emre'nin öğretmeni koroda olduğu için annemle gittik. Çiçek bile yaptırdık. Emre ben gelmeyeceğim dedi. Hava soğuk. Evde şömine yanıyor. Hiç ısrar etmedim. Heredot'daki konserler kalabalık oluyor. Gürültü, patırtı. Çoluk çocuk. Annemle yola koyulduk. Çalanlar da söyleyenler de öğretmen. Müzik öğretmenlerinden oluşan orkestra! Mutluluk veren bir tablo. Çok kısa bir zeybek gösterisi oldu. Efelerin Efesi nakaratlı bu türküdeki Yörük Ali'yi ismen biliyor olmak, iki yıl önce müzesine gitmiş olmak sevindirdi beni.

Konserin sonlarına doğru bağlaması ile sahneye gelen sempatik öğretmen çalmaya ve söylemeye başlayınca tüm salon şöyle bir durdu. Sinan İşvaroğlu olarak daha sonra googleda bulduğum beyefendi, Neşet Ertaş'dan el almış gibi öyle güzel çaldı ve söyledi ki..Ruhum kanatlanıp uçtu. Sanat başka bir şey. İyi ki var. Resim, müzik, dans bir insanın hayatında olmalı. Mutlaka olmalı hem de..Fazıl Say bu ara ünlü ressamların tablolarını paylaşıyor. Çoğu bana bir şey ifade etmiyor ama şuna denk gelince bir durdum:

Ressam Robert Cook, eser Sillhuet

Tuhaf bir şey var bu resimde. Öyle dakikalarca bakabilirim. Sanatçı kafası başka bir şey. Bazen Yaradan'ın niyetini hatta gücünü hayretle düşünüyorum. Ne kadar özel insanlar var. Ne büyük yetenekler. Yaptıkları işleri yapabilmek için doğuyorlar sanki. .

Cumartesi sabahtan ingilizce dersine gittik. Ucu ucuna yetiştik; söylemesi ayıp, on kere gittiğim adresi yine karıştırdım. Emre'yi bırakıp Eren'le marinaya doğru yürüdük. Eşim kasımın 17-27'si arasını Hatay'da geçirdi. Bu hafta sonu onun olmadığı hafta sonu oluyor. Özlemişim. Çocuklarla plansız programsız sokaklarda olmayı. Aklımıza ne gelirse yapmayı. Bodrum'da kış bir harika. Tek polar olsun üstünde yeter. Biraz takıldık parkta, epey de yürümüştük, geri döndük. Eren'in tuvalet ihtiyacı olunca öğretmenin evine girmek zorunda kaldık. Emre dersi bitirmeye uğraşırken Eren Sarah'ın söylediği şeyleri çizdi. Kedi, köpek, balık..Sarah'ın cümlelerini Emre'nin ''... diyor'' diyerek çevirmesi, Eren'in saygılı tavrı görülesiydi. Kadın Türkçe biliyor oysa.



Aylardır (eylülden beri) bir köşede bekleyen bisikletleri çıkarmıştım çarşamba günü. Epeyce süre lastikçi arayıp sorduktan sonra Paşalı petrolde büyük bisikletin arka iç lastiğini değiştirdiler. Akşam üzeri soğuğa aldırmadan bisiklet sürdük ormana doğru. Sonra kuru dallarla ateş yakıp sucuk kızarttık. Ruhuma iyi geldi çocuklarla vakit geçirmek.

Cumartesi bisikletleri yanımıza almıştık. Emre'nin bir arkadaşına gittik. Eren'ciğim eski püskü bisikletini zorla sürmeye çalıştı. Her yeri paslanmış. Bir kez yağlanmamış. Tekrar gittik benzinciye. Belki bir saat bisikletleri bakımdan geçirdiler. Yağladılar. Koltuğunu yükselttiler. Sağolsunlar. Para da istemediler üstelik !

Çocukları eve bırakıp koşa koşa Nermin Yıldırım'ın imzasına gittim. Öncesinde aksiyona doymayan bünyemle, berbere gittiğimizi yazmayı da unutmayayım.



Nermin pek tatlıydı. İçtendi. Zai zaten çok şık ve havalı mekan. Bir latte 18 lira olmasa iyi ; biz de içmiyoruz zaten ! Romanlarını ne olursa olsun umutlu bitirdiğini söyledi. Fark etmemiştim. Nedense kitabın son sayfasını imzalatmak istedim. Ne güzel yazmış ! Misafir romanı için toplanıldı ama ben Rüyalar Anlatılmaz'dan bahsedip soru sordum, Unutma Derslerini imzalattım :) Misafir henüz elime geçmedi.

Pazar günüm ise tamamen araba sürerek geçti. Hastaneye git gel yaptım farklı nedenlerle.

Pazartesi sabahı pert uyandım ama evde tadilat var. Gürültü çok. Önce Eren'le Çıngılda kahvaltı, sonra eski arkadaşlarla kahve, sonra annemi en eski komşusuyla buluşturma ve eve kendini zor atma gibi işler yaptım.

Neyse ki dün itibariyle rutinime döndüm.

Evi satmak, yeni eve taşınmak ve folklore başlamak planlarımdan başka yazıda bahsedeyim :)



Etiketler: , ,