Sabah Rutinim (!)

6 ocak 2019, pazar

Yedi buçukta uyandım. Şükürler olsun ki çocuklar benden önce kalkmışlar. Emre üst kata geldiğinde saat altı buçuktu. Öksürükten uyandıydım iki gibi. Eren geldi yatağımıza. Üç kişi zinhar uyuyamadığımdan belki üç bölüm izlediğim Parfüm'e (Netflix dizisi) devam ederim diye hain bir plan yapıp üst kata çıkmıştım. Ama kolları bulup Playsatation'ı açamadım. (Bizim netflix ps üzerinden açılıyor.) İyi de oldu. Az sonra daracık kanepede uyumuşum. Su içmek istiyordum aslında ama kedi balkonda ve mutfağa geçmek için balkona çıkmam lazım. O zaman da kedi fırlayıp salona gelebilir ve gece gece mama vermem gerekebilir.

Emre gelince kör karanlıkta tekrar aşağı indim ve Eren'in yatağına kıvrıldım.

Yedi buçukta uyandım. Hava pek kötüydü gece. Rüzgarlı, yağmurlu. Dışarıdaki odunların üzerinde dev bir naylonumuz var, sabah kadar bayrak gibi sağa sola yalpalayıp ses yapıyor. Böyle havalarda Mustafa ile beraber gidiyoruz arabayla çünkü motosiklet kullanmak eziyet oluyor. Bu da evden normalden daha hızlı çıkmamız gerektiği anlamına geliyor.

Giyindim ama altımda pijama kaldı çünkü giymeyi düşündüğüm pantolon arabada bir çanta içinde. (Terzilik bir işi var). Üstümde kazak-hırka- kolye altımda pijama mutfağa geçtim. Yukarı çıkarken dün geceden kurusun diye peteğin üzerine bıraktığım oğlanların kıyafetlerini almayı unutmadım. Peki benim boğaz spreyim nerde? Öksürüğüme ciddi faydası oldu. Gece üst kata çıkarmış olmalıyım.

Krep yapmaya başlamadan tavayı ocağa koydum, ısınsın diye. Su ısıtıcıyı çalıştırdım. Bir yandan krep hamurunu çırpar, bin yandan sadece benim yediğim köy ekmeklerini tost makinesine koyar bir yandan Mustafa için yumurtaları haşlamaya başlar, bin yandan akşamdan suya koyduğum peyniri kesip tabağa koyarken bir ahtapottan hiç farkım yoktu. O sırada Eren ters olarak kurutulmuş olan eşofmanının düz çevirip giyemediği, Emre yeni bir külot istediği ama alt kata inmek istemediği için bağrışıyordu. Neyse ki Süpermen imdadımıza yetişti ve çocukları giydirdi.

Saat 8'de masadayız. Emre nutellalı ve dörde bölünüp dürüm yapılmış, Eren sade ve küçük küçük kesilmiş yiyor. Ben ekmek peynir, Mustafa (klasik somun ekmeksiz kahvaltı yapamadığından memnuniyetsiz) yumurtalarını  yiyor. Emre'nin botunun metal çengeli yine açılmış, cırt cırtını kapatamıyor.

Okulda kermes varmış, dün kek almış, çok sevmiş, bugün de devam edecekmiş, para istiyor. On lira verip yarının harçlığını da aldın diyorum. Kahvaltıdan kalkıp arabadan pantolonumu alıyor ve nihayet ofis kıyafetime bürünüyorum. Emre çantam nerde diyor, ödevleri okulda yaptığından çantasından kalemliğinden haberimiz olmuyor. Su şişesini doldurmayı unuttuk bu sabah şimdi fark ediyorum. Servis geliyor, Emre gidiyor. Ben ortalığı, Mustafa kahvaltıyı topluyor. Zack sürahiye kafasını sokup su içiyor, hepsini dökmek lazım.

Mustafa çantasını alır, arabaya giderken şimşek hızıyla kahvaltı bulaşığını eklediğim bulaşık makinesini çalıştırıyorum. Akşama ne pişecek diye dertleniyorum. Pazara gitmek gerekiyor bugün.

Eren'le önden çıkıp arabaya oturuyoruz. Öncesinde sokak kedimiz Minik Göz'e mama veriyorum. (Annesi Koca Göz uzun süredir görünmüyor). Mustafa, Zack'i eve geri sokmakla meşgul. Bir telaş yola koyulmuş yokuşu inmek üzereyken dün benimle hastaneye gelen komşuyu bugün tahlil sonuçları ve reçete için tekrar alacağımı hatırlıyorum. Neyse ki Mustafa bunu söyleyebileceğim bir koca ve fazla uzaklaşmadık. Geri dönüyoruz. Saat sekiz on yedi. Komşu yola çıkmış bile. Oysa buçukta demiştik. Yaşasın dakik insanlar.

Eren'i okuluna bırakıyor ve aslında havanın 15 derece olduğu bu lodoslu sabahta motosiklet kullanmakta bir sıkıntı olmadığını esefle fark ediyoruz.

Kar yağmadıkça sel olmadıkça ayrı ayrı gitmemiz gerektiğinden bir kez daha emin oluyoruz.





Etiketler: , ,