Kafalar mı karışık? Hayatlar mı Tuhaf?


Sağım solum önüm arkam düşünce, proje, tasarı..Proje dedimse öyle havalı şeyler değil, Hatay'a gitmek vb.

Üzerime yağan tonlarca uyaranın altında kaldım a dostlar. Tuhaf haller içindeyim. Bir şey yapmaya başlıyorum, iki dakika sonra ''Ben bunu niye yapıyorum? '' kıvamında buluyorum kendimi. Mesela bakıyorum pegasus kampanya yapmış, oo süper diyorum, Hatay'a bilet bakıyorum, sonra durup diyorum ki ''Daha Kapadokya'ya gitmedik, yuh bize'', Ankara'ya bilet bakmaya başlıyorum, düşünüyorum, Ankara'dan Nevşehir'e nasıl gidicez, bir ton iş , masraf. Durup yarım kitabımı alıyorum, birkaç sayfa okurken bir yandan düşünmeye devam ediyorum. İşin içinden çıkamayıp uygulamayı kapatıyorum ve dizi izleyeyim bari diyorum. Netflix'e giriyorum. Akşam Sex Education izlemeye başladım, komik ve ilginç. Bir de şu X-Files'ın kadın detektifi Scully acayip karizma olmuş. Bir yandan da ''Niye izliyorum bunu, bizim kültürümüzden bin yıl uzak bir iş. Başka bir şey izlesem'' geçiyor aklımdan. Kitaplarım yarım yarım sağda solda geziyor. Ev öylece kaldı, iç mimar ablamızdan haber bekliyoruz. Her gün aynı sorun var, ne pişireceğim?

Sex Education, Netflix

Bu blog yazısını bitirmek içim mücadele veriyorum. Bir arkadaşımın kitabı çıktı, onun için kısacık bir yorum yazıp gönderdim bir siteye. Sağımda Şükrü Erbaş'ın Üç Nokta Beş Harf isimli kitabı bana göz kırpıyor. Telefonun internetini kapattım, öyle yazıyorum zaten. Pek bildirim alan bir insan değilim, wp gruplarım hep sessizde. Ama varlığını bilmek bile uyarıyor beni. Takip ettiğim, fiyatının düşmesini beklediğim ürünler var vs. Tek bir alışveriş uygulaması yetiyor aklınızın başınızdan gitmesine.

Neredeyse bütün ocak ayını yağmurlu geçirdik. Cumartesi hava öyle güzeldi ki sabah marinada, öğlen Gümbet belediye parkında saatlerce takıldık. Oğlanları eve atıp, ekranları önlerine koyup sinemaya gittik.


İflah olmaz bir Erdal Beşikçioğlu hayranı olarak onu izlemeye gittim aslında. Konusunu ve diğer oyuncuları bilmiyordum. Bir kere yönetmeni Serdar Akar'mış. Adamın çektiği dizilere- filmlere (içeriklerini onaylarsınız- onaylamazsınız orası ayrı) hayranım. Çiçero, kardeşi savaşta öldürülen İlyas isminde bir Türk'ün 1940'larda getirildiği çok kritik bir görevi anlatıyor. Alman- İngiliz hükümetleri arasında sıkı bir pazarlık var. Türkiye'yi kim kendi tarafına çekerse 2. dünya savaşını o kazanacak. İlyas ve ekibinin görevi genç Türkiye Cumhuriyeti'nin savaşa sürüklenmesini önlemek.

Bir kere Alman ve İngiliz elçilikleri, yabancı dildeki konuşmalar çok başarılı çekilmişti. Alman elçisi Moycizsh rolünü yaşamış, oynamamış, o derece iyiydi. Dekor, kostüm, atmosfer işlerinde sinemamızda büyük bir sıçrama yaşandığını düşünüyorum. Oyunculuklar iyiydi. Erdal abimizi aşık aşık bakarken gördüğümüz birkaç sahne daha olsaydı keşke.


İnsanoğlunun zulmetmekte ve merhamet etmekte sınırı yok. Hitler'in yaptığı işler her halde şeytanın aklına gelmemiştir. Nasıl bir kötülük, nasıl bir zalimlik bu? Akıl sır ermiyor. Neyse ki sonu iyi bitti de ohhh dedik. Güzel bir de sürpriz vardı en sonda.

Cumartesi akşamı The Punisher ikinci sezona başladık eşimle. İkimizin birden beğenip izlediği bir şey bulmak zor , bulunca çok seviniyorum. Bir bölüm izleyip bıraktık.


Pazar günü çocukları kapalı havuza götürmeye niyet ettim. Eren yüzmek istediğini söylüyordu ara ara. Okulun sezonunda bir ders eksik kalmıştı hava şartlarından sebep. Arada onu hatırlıyordu. Emre zaten on beş günü evde geçirdi. Dışarı çıktığı sayılıdır. Azka otelin havuzu hakkında bilgim vardı, oraya gidelim dedim. Ama önce Emre'nin havuz gözlüğünü bulmamız gerekti ve ben bazanın altındaki eşya kalabalığında kayboldum. Bir yanda mızmızlanan, ağlayan Eren, ''Ben bir şey yapmadım ki'' diye isyan edip yine de yapacağından geri kalmayan Emre, bir yanda son 3 yılın giysi kalabalığı, küçük depodaki org, tablolar, ayakkabılar içinde çıldıran ben...

Sonunda gözlüğü bulamadık. Oğlanları kavga dövüş arabaya bindirdim. On beş gündür biriktirdiğim 2 büyük torba geri dönüşüm atığını, koca bir plastik hurca doldurduğum küçülmüş- eskimiş- giyilmeyen kıyafet yığınını, geçen hafta ayıkladığım bir çamaşır sepeti dolusu oyuncağı, boş ayakkabı kutularını, havuz eşyalarını bagaja doldurdum ! Önce çöpleri ve geri dönüşecekleri / kıyafetleri attık. Sonra markette durup muz ve çikolata aldık. Sonra Decathlon'a gidip ikisine de gözlük aldık. Otele 14:30 gibi ulaşıp 18:30 gibi çıktık. Havuz, jakuzi, ilk kez girdikleri hamam derken pek mutlu oldular. Ben de tabi. Ayda bir yapabiliriz umarım bu havuz işini. Zaten mart, nisan kaldı. Mayıs sonu sezon açılır.

O kadar yorulmuşlar ki 9 olmadan uyudular ve sabah uyanamadılar:)

İşte bizde bu aralar böyle..


Etiketler: , ,